Silsile-i Aliyye’nin dokuzuncu halkası, “Hâcegân” yolunun kurucu piri, Hızır Aleyhisselam’ın manevi evladı ve Nakşibendi tarikatının temel esaslarını (11 Prensip) belirleyen büyük mimar Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s.) Hazretleri ile devam ediyoruz.
Hâcegân Yolunun Piri: Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s.)
Silsile-i Zeheb’in (Altun Silsile) dokuzuncu burcunda, tarikatımızın seyrini değiştiren ve bugünkü “Nakşibendi” usulünün temellerini atan Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (kuddise sirruh) Hazretleri yer alır. O, Yusuf Hemedânî Hazretlerinden aldığı emaneti, Hızır (a.s.)’dan öğrendiği “Hafî Zikir” (Gizli Zikir) ile yoğurmuş ve bu yola “Tarîk-ı Hâcegân” (Hocalar Yolu) ismini vermiştir.
O, sadece bir mürşid değil, aynı zamanda bu yolun “Anayasa”sını yazan büyük bir müçtehittir. Belirlediği 11 temel prensip (Kelime-i Kudsiyye), kıyamete kadar gelecek tüm Nakşibendi dervişlerinin yol haritasıdır.
Malatya’dan Buhara’ya Uzanan Kader
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî Hazretleri, Buhara’ya yakın Gucdüvân (Gicdüvan) kasabasında dünyaya gelmiştir. Ancak kökleri Anadolu’ya, Malatya’ya dayanır. Babası Abdülcemil İmam Efendi, aslen Malatyalı olup İmam Mâlik (r.a.) neslinden gelen büyük bir alimdi.
Babası Abdülcemil Efendi’nin hayatı da kerametlerle doludur. Malatya’da iken Hızır (a.s.) ile sık sık görüşürdü. Hızır (a.s.) bir gün ona müjdeyi verdi: “Ey Abdülcemil! Senin salih bir erkek evladın olacak. İsmini ‘Abdülhâlik’ koyarsın.” Kaderin cilvesiyle Abdülcemil Efendi ailesini alıp Buhara’ya göç etmiş ve o müjdelenen çocuk, “Hâcegân” güneşinin doğacağı Gucdüvân kasabasında dünyaya gelmiştir.
Havuz Başında “Hafî Zikir” Talimi
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s.), gençliğinde ilim tahsil ederken Kur’an-ı Kerim’deki “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin” (A’raf, 55) ayetine takıldı. Hocasına sordu: “Efendim, bu gizlilik nasıl olur? Sesli yapsam riya olur, başkaları duyar. İçimden yapsam, hadiste ‘Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır’ buyruluyor, şeytan duyar. Şeytanın bile duyamayacağı o zikir nasıldır?”
Hocası bu derin soru karşısında aciz kaldı ve “Evladım, bu ‘Ledün İlmi’dir. Allah dilerse sana bunu öğretecek birini gönderir” dedi. Abdülhâlik Gucdüvânî bu aşkla beklerken, Hızır (a.s.) zuhur etti. Onu manevi evlatlığa kabul etti ve bir havuza (suya) sokarak ona “Vukûf-i Kalbî” (Kalbe Yönelme) ile yapılan gizli zikri (Hafî Zikir) talim ettirdi.
Hızır (a.s.) ona şöyle buyurdu: “Suya dal, nefesini tut ve dilini damağına yapıştırarak kalbinle ‘La ilahe illallah’ de!” İşte o an, şeytanın bile muttali olamadığı, meleklerin bile yazarken duyamadığı, sadece Allah ile kul arasındaki o sır zikrin kapısı açıldı. Bu sebeple tarikatımızda zikir, dil ile değil kalp ile ve gizlice yapılır.
Yusuf Hemedânî’ye İntisap ve Halifelik
Abdülhâlik Gucdüvânî 22 yaşına geldiğinde, Hızır (a.s.) ona artık zahiri bir mürşide gitmesini işaret etti: “Şimdi Merv’e git, Yusuf Hemedânî hazretlerine hizmet et.” Gucdüvânî Hazretleri hiç tereddüt etmeden yola çıktı. Yusuf Hemedânî (k.s.), onu görür görmez tanıdı ve bağrına bastı. Yıllarca ona hizmet etti, feyz aldı ve sonunda Yusuf Hemedânî’nin dört büyük halifesinden biri olarak Buhara’ya döndü.
Nakşibendiliğin 11 Temel Esası (Kelime-i Kudsiyye)
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s.), tasavvufi eğitimi disipline etmek için Farsça terimlerle ifade edilen 11 temel prensip koymuştur. Biz dervişlerin hayat düsturu olan bu esasların ilk 8’i Gucdüvânî Hazretlerine, son 3’ü ise Şah-ı Nakşibend Hazretlerine aittir. İşte o “Altın Kurallar”:
- Huş der Dem (Nefeste Uyanıklık): Her nefes alıp verişte Allah’tan gafil olmamak. Gafletle alınan nefes, ölü nefestir.
- Nazar ber Kadem (Ayak Ucuna Bakmak): Yürürken etrafa, harama ve malayaniye bakmamak. Gözü korumayan, kalbi koruyamaz.
- Sefer der Vatan (Vatanda Yolculuk): İnsanın kötü huylardan iyi huylara, beşeriyetten melekiyete hicret etmesidir.
- Halvet der Encümen (Halk İçinde Hak ile Olmak): Eli kârda, gönlü Yâr’da olmak. Zahirde insanlarla alışverişte, batında Allah ile zikirde olmak.
- Yâd Kerd (Zikretmek): Kalbî zikri sürekli hale getirmek.
- Bâz Geşt (Dönüş): Zikirden sonra “İlahi ente maksûdî ve rızâke matlûbî” (Allah’ım maksadım sensin, isteğim senin rızandır) diyerek niyeti tazelemek.
- Nigâh Dâşt (Gözetmek): Kalbi, vesvese ve kötü düşüncelerden korumak.
- Yâd Dâşt (Muhafaza): Allah’ın huzurunda olduğu şuurunu bir an bile kaybetmemek.
Bu prensipler, sadece bir tarikat kuralı değil, mükemmel bir insan olma sanatıdır.
Şeytanın Hilesine Karşı “Gaza” Cevabı
Bir derviş ona sordu: “Efendim, tarikat yolcusuna şeytanın eli erişir mi?” Gucdüvânî Hazretleri şu muazzam cevabı verdi: “Nefsi fenâ makamına ermeyen, öfkesi dinmeyen kişiye şeytan elbet erişir. Ama fenâ makamına erende öfke olmaz, ‘Gayretullah’ olur. Gayretin olduğu yerde ise şeytan kaçar, barınamaz.”
Vefatı ve Vasiyeti
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s.), Hicri 575 (Miladi 1179) yılında Gucdüvân’da vefat etmiştir. Vefatından önce halifelerine ve tüm dervişlere şu vasiyeti bırakmıştır: “Cahil sofulardan uzak durun. Makam ve mevki sahipleriyle düşüp kalkmayın. Evi mescit, arkadaşı Allah olanlardan olun. Fıkıh ve hadis ilmiyle meşgul olun, cahilce zahitlik yapmayın.”
O, “Sünnet-i Seniyye” kalesinin en büyük muhafızıydı. Kendisinden sonra bu sancağı taşıyacak olan, ihlas ve samimiyet timsali Hâce Ârif er-Rîvegerî (k.s.) Hazretlerine emaneti teslim etmiştir.
Bir sonraki yazımızda; Gucdüvânî Hazretlerinin en seçkin halifesi, uzun ömrünü hizmete adamış ve silsileyi devam ettirmiş olan Hâce Ârif er-Rîvegerî (k.s.) Hazretlerinin hayatını ve irşadını işleyeceğiz.
Allah (c.c.), bizleri “Huş der Dem” sırrına erdirsin, gaflet uykusundan uyandırsın.
Sohbete Katıl