Silsile-i Nakşibendiyye 11 Aralık 2025

Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.)

bende 6 dk okuma

Silsile-i Aliyye’nin altıncı halkası, Bâyezid-i Bistâmî Hazretlerinin kokusunu asırlar öncesinden aldığı, “Fütüvvet” (Manevi Cömertlik ve Yiğitlik) makamının zirvesi Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.) Hazretleri ile devam ediyoruz.


Gönüller Sultanı: Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.)

Silsile-i Zeheb’in (Altun Silsile) altıncı durağında, Horasan’ın bağrından çıkan ve ışığı Anadolu’ya, oradan da günümüze kadar ulaşan büyük bir güneşle karşılaşıyoruz: Ebu’l-Hasan el-Harakânî (kuddise sirruh). O, Nakşibendi yolunun “Hizmet” ve “Şefkat” esaslarını en kâmil manada yaşayan, kapısına gelene “Kimsin?” diye sormadan ekmeğini veren bir aşk eridir.

Bir önceki yazımızda, Bâyezid-i Bistâmî Hazretlerinin Harakan köyünden geçerken derin bir nefes alıp, “Buradan bir er kokusu geliyor” dediğini nakletmiştik. İşte o “Er”, Bâyezid’in vefatından yıllar sonra dünyaya gelen ve üveysî yolla ondan feyz alan Ebu’l-Hasan el-Harakânî Hazretleridir.

Üveysî Bağ ve 12 Yıllık Sadakat

Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.), Hicri 352 (Miladi 963) yılında Bistam’a yakın Harakan köyünde doğmuştur. Okuma yazması olmayan (Ümmî), çiftçilikle geçinen sade bir köylüydü. Ancak Allah (c.c.) ona “Ledün İlmi”ni (Vehbî ilim) ihsan etmişti.

Onun silsiledeki yeri çok özeldir. Zahirde bir mürşidden el almamış gibi görünse de, hakikatte Bâyezid-i Bistâmî’nin (k.s.) ruhaniyeti tarafından terbiye edilmiştir. Gençliğinde tam 12 yıl boyunca, yatsı namazını kıldıktan sonra Harakan’dan çıkar, kilometrelerce yol yürüyerek Bistam’a, Bâyezid-i Bistâmî’nin kabr-i şerifine giderdi. Orada sabaha kadar murakabe ve zikirle meşgul olur, “Ya Rabbi, Bâyezid’e ihsan ettiğin o ilimden ve feyzden bu fakire de ihsan eyle” diye yakarırdı. Sabah namazı vaktinde ise tekrar köyüne döner, sabah namazını cemaatle kılardı[1]Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 605; Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 297..

Bir gün Bâyezid’in kabrinden manevi bir ses işitti: “Ey Ebu’l-Hasan! Artık zaman senin zamanındır.” İşte o an, emanet tam manasıyla sahibini bulmuş, “Sultanü’l-Arifin”in sırrı Harakânî’nin kalbine nakşedilmiştir.

“İnancını Sormayın, Ekmeğini Verin”

Ebu’l-Hasan el-Harakânî Hazretleri denince akla gelen ilk şey, insan sevgisi ve hizmettir. O, dergahının kapısına şu muazzam levhayı astırmıştı: “Her kim bu kapıya gelirse ekmeğini verin, inancını sormayın! Zira Allah katında ‘ruh’ taşıyan herkes, Ebu’l-Hasan’ın sofrasında ‘ekmek’ yemeye layıktır.”[2]Mevlânâ Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 298.

Bu düstur, Nakşibendi yolunun ne denli kuşatıcı olduğunun ispatıdır. O, mahlukata şefkati, Hakk’a vuslatın en kestirme yolu olarak görürdü. Şöyle buyurmuştur: “Türkistan’dan Şam’a kadar kimin parmağına bir diken batsa, o diken benim parmağıma batmıştır. Kimin ayağı taşa çarpsa, benim ayağım acır. Kimin kalbinde bir hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”[3]Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 620.

Sultanları Titreten Heybet: Gazneli Mahmud Kıssası

Harakânî Hazretleri, dünya ehline ve makam sahiplerine asla boyun eğmezdi. Dönemin kudretli hükümdarı Gazneli Sultan Mahmud, onun şöhretini duyup ziyaretine gelmek istedi. Önden bir elçi gönderip, “Huzuruma gelsin” dedi. Harakânî Hazretleri ise elçiye, “Benim bir özrüm var, gelemem” dedi. Sultan Mahmud buna kızdı ve “Ona söyleyin, Allah ‘Ulû’l-emre (yöneticilere) itaat edin’ buyuruyor” diye haber gönderdi. Harakânî Hazretleri şu cevabı verdi: “Sultana söyleyin, ben ‘Allah’a itaat edin’ emriyle o kadar meşgulüm ki, ‘Ulû’l-emre itaat’ sırasına daha gelemedim.”[4]Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 608.

Sultan Mahmud bu cevaptaki heybeti anlayınca bizzat kendisi kalkıp Harakan’a geldi. Çadırdan içeri girdiğinde Harakânî Hazretleri ayağa kalkmadı, istifini bozmadı. Sultan Mahmud buna alındı ama sohbet ilerledikçe Harakânî’nin manevi gücü karşısında eridi, ağladı. Çıkarken Harakânî Hazretleri ayağa kalktı. Sultan şaşırdı: “Efendim, gelirken hiç ilgilenmediniz, şimdi ise ayağa kalktınız. Sebebi nedir?” Harakânî Hazretleri (k.s.) buyurdu: “Gelirken padişahlık gururuyla ve beni imtihan kastıyla geldin. Şimdi ise dervişlik tevazusuyla ve hakikati kabul etmiş olarak gidiyorsun. Önceki ayağa kalkış nefsin içindi, şimdiki ise inancın içindir.”[5]Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, c. 6, beyit: 2045-2100 civarı şerhi.

İlim ve İrfan Meşalesi

O, ümmî (okuma yazma bilmeyen) olmasına rağmen devrin en büyük alimleri ve filozofları onun ilmi karşısında aciz kalmıştır. Meşhur filozof İbn Sina (Avicenna), onu ziyarete gelmiş ve uzun uzun sohbet etmiştir. Çıkışta İbn Sina’ya “Onu nasıl buldun?” dediklerinde, “O bir ceset değil, adeta cisimleşmiş bir ruhtur” demiştir. Harakânî’ye “İbn Sina’yı nasıl buldun?” dediklerinde ise, “O her şeyi aklıyla ölçüyor, biz ise gönül gözüyle görüyoruz” cevabını vermiştir.

Harakânî Hazretleri, Nakşibendi yolunun “Sohbet” esasını şöyle özetler: “Alimlerin uykusu, cahillerin ibadetinden hayırlıdır. Çünkü alim uyurken bile kalbi uyanıktır.” Buradaki ‘alim’den kasıt, Allah’ı bilen ‘Arif-i Billah’tır.

Emaneti Devredişi ve Vefatı

Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.), ömrünü insanları irşad ve hizmetle geçirdikten sonra, Hicri 425 (Miladi 1033) yılında, Aşure günü Harakan’da vefat etmiştir. Kabr-i şerifi bugün İran’ın Bistam kenti yakınlarındaki Harakan (yeni adıyla Qal’eh Now-e Kharaqan) köyündedir. Aynı zamanda Kars ilimizde de ona atfedilen bir makam ve türbe bulunmakta, Anadolu insanı onu “Harakânî Baba” olarak bağrına basmaktadır.

Bu büyük veli, Silsile-i Aliyye’deki emaneti, ilim ve tasavvufu şahsında birleştiren büyük alim Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretlerine devretmiştir. Silsilede ilginç bir kavşak noktası burasıdır; çünkü Ebû Ali Fârmedî, hem Ebu’l-Hasan el-Harakânî’den (Nakşibendi kolu) hem de Ebu’l-Kâsım Gürgânî’den (Kübrevî/Sühreverdî koluna giden hat) feyz alarak “Zülcenâhayn” (İki kanatlı) olmuştur.

Bir sonraki yazımızda, İmam-ı Gazali gibi devleri yetiştiren ve Silsile-i Aliyye’nin yedinci halkası olan Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretlerinin hayatını ve tarikat usulündeki yerini anlatacağız.

Allah (c.c.), Ebu’l-Hasan el-Harakânî Hazretlerinin fütüvvet ve hizmet ahlakıyla bizleri ahlaklandırsın.

Dipnot

Dipnot
1 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 605; Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 297.
2 Mevlânâ Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 298.
3 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 620.
4 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 608.
5 Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, c. 6, beyit: 2045-2100 civarı şerhi.

bende

Gönül dünyasından kelamlar eden bir yolcu.

Yazarın Tüm Yazıları →

Bunları da Okumak İsteyebilirsiniz

Gönül Sohbetleri (0)

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Sohbete Katıl

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçerik kopyalanması engellenmiş.