Silsile-i Nakşibendiyye 11 Aralık 2025

Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.)

bende 8 dk okuma

Silsile-i Aliyye’nin on üçüncü halkası, Şah-ı Nakşibend (k.s.) Hazretlerinin manevi müjdecisi, feraset sahibi, nazarı kimyadan daha tesirli büyük veli Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.) Hazretleri ile devam ediyoruz.


Şah-ı Nakşibend’in Manevi Müjdecisi: Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.)

Silsile-i Zeheb’in (Altun Silsile) on üçüncü burcunda, “Altın Halka”nın en büyük sultanı Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahâüddîn’in (k.s.) gelişini henüz o doğmadan müjdeleyen, onun manevi babası ve hamisi olan Hâce Muhammed Baba Semmâsî (kuddise sirruh) Hazretleri yer almaktadır.

O, Hâcegân yolunun piri Hâce Ali Râmîtenî’nin (k.s.) “Bizim oğullarımız bize aittir ama Muhammed Baba bizatihi bu yolun oğludur” diyerek işaret ettiği en büyük halifesidir. Baba Semmâsî Hazretleri, feraseti (kalp gözü) o kadar keskin bir zattı ki, toprağa baktığında oradan gelecek nesilleri, bir insanın yüzüne baktığında onun istidadını (kabiliyetini) derhal anlardı. Nakşibendi yolunun kaderini çizen o büyük “keşif”, onun Kasr-ı Ârifân toprağında aldığı kokuyla başlamıştır.

Semmâs’ın Manevi Güneşi

Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.), Buhara’nın Râmîten ilçesine bağlı Semmâs köyünde dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 13. yüzyılın sonlarında yaşadığı ve uzun bir ömür sürdüğü kaynaklarda sabittir[1]Mevlânâ Ali b. Hüseyin Safî, Reşahât Ayne’l-Hayât, s. 112..

O, ilim ve takva sahibi bir aileden geliyordu ancak asıl manevi kimliğini, “Azîzân” lakaplı Hâce Ali Râmîtenî’nin (k.s.) kapısında buldu. Şeyhine o kadar sadıktı ki, bir an olsun hizmetten geri durmaz, onun bir bakışı için günlerce beklerdi. Hâce Ali Râmîtenî (k.s.) vefat edeceği zaman, irşad tacını ve hırkasını kendi öz evlatlarına (Hâce İbrahim ve Hâce Hurd) değil, Muhammed Baba Semmâsî’ye bırakmıştır. Bu durum, tarikatta “Nesep (Soy) değil, Edep ve Liyakat” esasının en büyük delilidir[2]Abdurrahman-ı Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 385..

Güreş Meydanında Bir “Pehlivan” Avı: Emîr Külâl’in Keşfi

Baba Semmâsî Hazretlerinin irşad usulü, bazen alışılmadık mekanlarda tecelli ederdi. Onun en büyük halifesi olacak olan Seyyid Emîr Külâl (k.s.), gençliğinde sırtı yere gelmeyen, güçlü kuvvetli bir güreşçiydi (Pehlivan).

Bir gün Sûhârî meydanında büyük bir güreş müsabakası vardı. Halk toplanmış, Emîr Külâl’i izliyordu. Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.) de dervişleriyle oradan geçiyordu. Durdu ve güreşi izlemeye başladı. Yanındaki bazı dervişler içlerinden, “Bir mürşid-i kâmilin böyle oyun ve eğlence yerinde ne işi olabilir?” diye geçirdiler. Baba Semmâsî (k.s.) onların kalbini okudu ve şöyle buyurdu: “Siz zahire bakıyorsunuz, biz ise batına. Bu meydanda öyle bir er görüyorum ki, onun bakışlarıyla nice insanlar velilik makamına erecek. Onu avlamaya geldim.”[3]Muhammed b. Abdullah el-Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 130.

Güreş esnasında Baba Semmâsî, Emîr Külâl’e öyle manalı ve celalli bir nazar fırlattı ki; Emîr Külâl o bakışın tesiriyle olduğu yerde donakaldı, gücü çekildi. Müsabakadan sonra hemen Hâce’nin peşinden gitti, tövbe etti ve ona intisap etti. Baba Semmâsî, “Meydanların Pehlivanı”nı, “Maneviyatın Pehlivanı” yapmıştı.

Kasr-ı Hinduvân’dan Gelen Koku ve Şah-ı Nakşibend’in Müjdesi

Hâce Muhammed Baba Semmâsî’nin (k.s.) hayatındaki en mühim hadise, şüphesiz Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin doğumunu müjdelemesidir. Bu hadise, Reşahât gibi temel kaynaklarda detaylarıyla anlatılır.

Baba Semmâsî Hazretleri, dervişleriyle birlikte sık sık Buhara’dan Kasr-ı Hinduvân (sonradan Kasr-ı Ârifân oldu) köyüne uğrardı. Her geçişinde derin derin nefes alır ve şöyle derdi: “Bu topraktan burnuma bir er kokusu geliyor. Buradan büyük bir veli zuhur edecek ve onun feyziyle bu ‘Hindu Köşkü’ (Kasr-ı Hinduvân), ‘Arifler Köşkü’ne (Kasr-ı Ârifân) dönüşecek.”[4]Reşahât Ayne’l-Hayât, s. 115; Hânî, Hadâik, s. 132.

Bir gün yine o köyden geçerken, “Koku arttı, o erin dünyaya gelmesi yakındır” buyurdu. Üç gün sonra tekrar oradan geçerken yüzü güldü ve şöyle dedi: “O koku şimdi buram buram tütüyor! O er dünyaya geldi!” Gerçekten de o gün Muhammed Bahâüddîn (Şah-ı Nakşibend) doğmuştu. Dedesi, bebeği kundağa sarıp teberrüken Baba Semmâsî’nin huzuruna getirdi. Baba Semmâsî (k.s.), bebeği kucağına aldı, uzun uzun seyretti ve yanındakilere dönerek: “İşte kokusunu aldığım o kahraman budur! O, zamanın bir tanesi olacak, tarikatımız onunla kemâle erecek.” buyurdu[5]Salâhaddin b. Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 45..

Sonra halifesi Emîr Külâl’e dönerek şu tarihi emri verdi: “Ey Emîr! Bu çocuğun terbiye sütünü ben verdim (manevi babası benim). Ancak zahiri terbiyesi sana aittir. Sakın ola onun yetiştirilmesinde kusur etmeyesin. Eğer kusur edersen hakkımı sana helal etmem.”

İşte Silsile-i Aliyye’nin bu halkasında; bir önceki halkadan (Ali Râmîtenî) alınan emanet, bir sonraki halkaya (Emîr Külâl) devredilirken, asıl hedef olan “Şah-ı Nakşibend”in temelleri atılmıştır.

İrşad Usulü ve Edebi

Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.), şeyhi Ali Râmîtenî ve onun şeyhi Mahmûd İncir Fağnevî gibi “Cehrî Zikir” (Sesli Zikir) usulünü devam ettirmiştir. Ancak o, Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin geleceğini ve usulü tekrar “Hafî Zikir”e (Sessiz Zikir) çevireceğini bildiği için, bu konuda çok esnek davranmıştır.

O, sohbetlerinde daima “Sünnet-i Seniyye”ye ve “Ehl-i Sünnet itikadına” vurgu yapardı. Bir dervişin kalbinde şüphe veya itiraz olsa, onu hemen keşfeder ve o şüpheyi söküp atardı.

Kerametlerinden biri şöyledir: Bir gün dervişleriyle yolda giderken canı üzüm istedi. Mevsim üzüm mevsimi değildi. Dervişler içlerinden “Bu mevsimde üzüm ne gezer?” diye geçirdiler. Hâce Hazretleri gülümsedi ve aniden bir bağa girdi. Orada asmada unutulmuş salkım salkım üzümler buldular. Hâce Hazretleri buyurdu: “Allah dostlarının isteği, Allah’ın isteğidir. Hak Teâlâ, dostunu mahcup etmez.”[6]Yusuf b. İsmail en-Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, c. 1, s. 165.

Yine bir sohbetinde, kalbinden dünyalık endişesi geçiren bir müridine dönüp: “Evladım, kalbini dünyalık ‘hançer’ ile yaralama. O hançeri çıkar at, yerine muhabbetullah tohumunu ek” diyerek kalplerdeki gizli niyetlere vakıf olduğunu göstermiştir.

Vefatı ve Emanetin Devri

Hâce Muhammed Baba Semmâsî (k.s.), uzun ve bereketli ömrünü tamamlayıp, Hicri 755 (Miladi 1354) yılında Semmâs köyünde vefat etmiştir. Kabr-i şerifi oradadır ve günümüzde de ziyaretgahtır.

Vefat etmeden önce, bütün müridlerini ve manevi evladı Şah-ı Nakşibend’i, halifesi Seyyid Emîr Külâl Hazretlerine emanet etmiştir. Emîr Külâl’e, Bahâüddîn Nakşibend hakkında özel ihtimam göstermesini tekrar tekrar vasiyet etmiştir.

Bu büyük veli, sadece kendi zamanını değil, kendisinden sonra gelecek olan “Altun Silsile”nin en parlak devrini mayalamıştır. O, toprağın altındaki tohumu gören bir bahçıvandı.

Sancak şimdi, o güreş meydanında “avlanan”, sırtı yere gelmeyen pehlivan, seyyid ve büyük mürşid Emîr Külâl (k.s.) Hazretlerinin elindedir. Bir sonraki yazımızda; Şah-ı Nakşibend’i yetiştiren, çömlekçilik (Külâl) yaparak geçinen ve dervişlerine ağır riyazetler yaptıran Seyyid Emîr Külâl Hazretlerinin hayatını, irşad metodunu ve oğlu Emîr Hamza ile olan ibretlik hadiselerini işleyeceğiz.

Allah (c.c.), bizleri Baba Semmâsî Hazretlerinin ferasetinden ve şefaatinden mahrum eylemesin.

Dipnot

Dipnot
1 Mevlânâ Ali b. Hüseyin Safî, Reşahât Ayne’l-Hayât, s. 112.
2 Abdurrahman-ı Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 385.
3 Muhammed b. Abdullah el-Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 130.
4 Reşahât Ayne’l-Hayât, s. 115; Hânî, Hadâik, s. 132.
5 Salâhaddin b. Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 45.
6 Yusuf b. İsmail en-Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, c. 1, s. 165.

bende

Gönül dünyasından kelamlar eden bir yolcu.

Yazarın Tüm Yazıları →

Bunları da Okumak İsteyebilirsiniz

Gönül Sohbetleri (0)

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Sohbete Katıl

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçerik kopyalanması engellenmiş.