Silsile-i Nakşibendiyye 11 Aralık 2025

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.)

bende 7 dk okuma

Silsile-i Aliyye’nin beşinci halkası, ariflerin sultanı, hakikat denizinin dalgıcı ve “Fenâfillah” sırrının en büyük tercümanı Bâyezid-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri ile devam ediyoruz.


Ariflerin Sultanı: Bâyezid-i Bistâmî (k.s.)

Silsile-i Zeheb’in (Altun Silsile) beşinci burcunda parlayan yıldız, tasavvuf tarihinin en büyük simalarından biri olan Tayfur bin İsa, yani meşhur lakabıyla Bâyezid-i Bistâmî (kuddise sirruh) Hazretleridir. O, “Sultanü’l-Arifin” (Ariflerin Sultanı) unvanını, kuru bir övgüyle değil, nefsiyle yaptığı amansız mücadele ve Allah (c.c.) sevgisinde yok oluşu (Fenâ) ile kazanmıştır.

Biz Nakşibendi dervişleri için Bâyezid-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri, yolumuzun “Sekr” (Manevi Sarhoşluk) ve “Cezbe” (Allah’ın çekmesiyle kendinden geçme) halinin en yüksek temsilcisidir. O, “Benliğimi bir yılanın derisinden sıyrıldığı gibi sıyırdım, attım. Bir de baktım ki, aşık da O, maşuk da O…” diyerek, “Vahdet” (Birlik) denizine daldığını ilan etmiştir.

Nesebi ve Üveysî Bağlantısı

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.), Hicri 160 (Miladi 777) dolaylarında İran’ın Horasan bölgesindeki Bistam şehrinde dünyaya gelmiştir. Dedesi Zerdüşt (Mecusi) dinine mensupken hidayete ermiş bir mühtedi, babası İsa ise Bistam’ın ileri gelenlerinden takva sahibi bir zattı.

Burada silsilemiz adına dikkat edilmesi gereken çok ince bir “irşad” sırrı vardır: İmam Cafer-i Sâdık (k.s.) Hazretleri, Hicri 148 yılında vefat etmiş; Bâyezid-i Bistâmî ise bu tarihten sonra dünyaya gelmiştir. Zahirde birbirlerini görmeleri mümkün olmamıştır. Peki, emanet nasıl intikal etmiştir?

Nakşibendi yolunun büyükleri ve “Tabakât” kitapları, bu bağı “Üveysîlik” yoluyla açıklar. Nasıl ki Veysel Karani Hazretleri, Peygamberimizi (s.a.v.) görmeden O’nun nuruyla terbiye olduysa; Bâyezid-i Bistâmî de İmam Cafer-i Sâdık’ın (k.s.) “Ruhaniyeti” ile terbiye olmuş, feyz ve irşad doğrudan kalpten kalbe, mana aleminden akmıştır. Bu sebeple tarikatımızda Bâyezid kolu, “Üveysî” meşreplidir ve ruhaniyetten istifade esastır.

Anne Duası ve Hakikate Açılan Kapı

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.), manevi makamına çok namaz kılarak veya çok oruç tutarak değil, “Anne Duası” ile ulaştığını bizzat kendisi beyan etmiştir. Onun hayatında dönüm noktası olan şu hadise, tüm dervişlere “Hizmet” dersidir:

Soğuk bir kış gecesi annesi yatağından seslenir: “Oğlum Tayfur, bana bir bardak su verir misin?” Bâyezid hemen fırlar, testiye bakar ancak su kalmamıştır. Dışarı çıkar, buzları kırarak testiyi doldurur. İçeri girdiğinde ise annesinin tekrar uykuya daldığını görür. “Uyandırırsam rahatsız olur, bırakıp gidersem uyanınca suyu bulamaz” düşüncesiyle, elinde buz gibi su dolu bardakla annesinin başucunda beklemeye başlar. Saatler geçer, soğuktan eli bardağa yapışır, canı yanar ama kıpırdamaz. Sabaha karşı annesi uyanır, oğlunu elinde suyla titrerken görünce şaşırır: “Yavrum, neden bırakıp yatmadın?” Bâyezid: “Anneciğim, uyanınca suyu hemen verememekten korktum” der. Annesi bu edep karşısında duygulanır ve ellerini açarak o meşhur duayı yapar: “Oğlum! Allah seni ‘Arifler Sultanı’ yapsın, seni aziz kılsın!”

İşte Bâyezid’i “Bâyezid” yapan sır, o buzlu su bardağını tutan ellerdeki sadakattir. O, “Bana ne açıldıysa, anne hizmetinden ve onun rızasından açıldı” buyurmuştur.

Fenâfillah ve “Subhânî” Sözünün Sırrı

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri, Allah sevgisinde öyle bir noktaya gelmiştir ki, kendi varlığını tamamen unutmuş, aradan “Ben”i çıkarmıştır. Tasavvufta bu hale “Fenâfillah” (Allah’ta fani olmak) denir.

Zaman zaman cezbe halinde söylediği “Sübhânî mâ a’zame şânî” (Beni tesbih ederim, şanım ne yücedir!) gibi sözler, zahir uleması tarafından eleştirilmiştir. Ancak Nakşibendi büyükleri ve hakikat ehli bu sözleri şöyle şerh eder: Bu sözü söyleyen o an Bâyezid değildir; Bâyezid o an yok olmuştur, konuşan Hakk’tır. Nasıl ki bir demir ateşe atıldığında kor hale gelir ve “Ben ateşim” derse yalan söylemiş olmaz (çünkü sıfatı ateş olmuştur); Bâyezid de manevi sarhoşluk (Sekr) anında bu sözleri söylemiştir. Ayıldığı zaman (Sahv) kendisine bu sözler hatırlatıldığında, “Eğer bir daha böyle bir şey duyarsanız beni kılıçla parçalayın” diyerek şer-i şerife olan bağlılığını göstermiştir.

Şefkat ve Merhamet Abidesi

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.), yaratılanı Yaratandan ötürü seven bir gönül insanıydı. Sadece insanlara değil, hayvanlara karşı da muazzam bir şefkat beslerdi.

Bir defasında Hemedan’dan aldığı kimyon tohumlarını memleketi Bistam’a getirmişti. Çuvalı açtığında içinde birkaç karınca gördü. “Bu garipleri vatanlarından ayırdım, yuvalarından ettim” diyerek üzüldü ve o karıncaları tekrar Hemedan’a götürüp eski yuvalarına bıraktıktan sonra Bistam’a geri döndü. Yine bir gece yolda giderken üzerine basmamak için bir köpeğe yol vermiş, köpek lisan-ı hal ile ona teşekkür etmişti. O, “Mahlukata şefkat etmeyen, Hakk’a vuslat edemez” düsturunu yaşıyordu. Mecusi bir komşusunun çocuğu karanlıkta ağlamasın diye her gece gizlice götürüp çıra yakması, onun İslam’ı tebliğ metoduydu.

Bir Sonraki Halka: Hırka’nın Vârisi

Bâyezid-i Bistâmî (k.s.), kendisinden yaklaşık 100-150 yıl sonra gelecek olan Silsile-i Aliyye’nin altıncı halkası Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.) Hazretlerini manevi keşfiyle önceden haber vermiştir.

Bistam yakınlarındaki Harakan köyünden geçerken derin derin nefes alır ve yanındaki dervişlere şöyle derdi: “Buradan burnuma bir er kokusu geliyor. O, benden yıllar sonra gelecek, benim makamıma oturacak ve yükümü omuzlayacaktır.” Bâyezid (k.s.), vefatından önce hırkasını ve sarığını, “Bunu saklayın, Harakan’dan gelecek o zata verin” diyerek emanet etmiştir. Bu da silsilemizdeki bir diğer muazzam “Üveysî” aktarımdır.

Vefatı ve İstirahatgahı

“Ariflerin Sultanı”, dünya sürgününü tamamlayıp Asıl Sevgili’ye kavuşacağı zaman 73 yaşlarındaydı. Hicri 234 (M. 848) veya diğer bir rivayete göre 261 (M. 875) senesinde Bistam’da ruhunu teslim etmiştir.

Vefat anında gömleğinde kan lekeleri görülmüş, sebebi sorulduğunda; “Yıllardır Rabbimden ‘Zikrini kalbime yerleştir’ diye istedim. O zikir kalbime öyle bir yerleşti ki, kanım bile Allah der oldu” buyurmuştur. Kabr-i şerifi bugün İran’ın Bistam şehrinde, sevenlerinin ve dervişlerin ziyaretgâhıdır.

Sancak şimdi, Bâyezid’in kokusunu asırlar öncesinden aldığı, “Her kim bu kapıya gelirse ekmeğini verin, inancını sormayın” diyen Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.) Hazretlerindedir. Bir sonraki yazımızda, Gazneli Mahmud’u dize getiren heybeti ve insan sevgisiyle yoğrulmuş Harakânî Hazretlerinin hayatını ele alacağız.

Allah (c.c.), Bâyezid-i Bistâmî Efendimiz’in aşkından bir katre de olsa kalplerimize düşürsün.

bende

Gönül dünyasından kelamlar eden bir yolcu.

Yazarın Tüm Yazıları →

Bunları da Okumak İsteyebilirsiniz

Gönül Sohbetleri (0)

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Sohbete Katıl

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçerik kopyalanması engellenmiş.