Silsile-i Nakşibendiyye 11 Aralık 2025

Ebû Ali Fârmedî (k.s.)

bende 7 dk okuma

Silsile-i Aliyye’nin yedinci halkası, zahir ve batın ilimlerinin birleştiği nokta, İmam-ı Gazali gibi bir hücceti yetiştiren büyük mürebbi Ebû Ali Fârmedî (k.s.) Hazretleri ile devam ediyoruz.


İki Kanatlı Sultan: Ebû Ali Fârmedî (k.s.)

Silsile-i Zeheb’in (Altun Silsile) yedinci burcunda, ilim ve irfan semasının en parlak yıldızlarından biri olan Ebû Ali Fârmedî (kuddise sirruh) Hazretleri yer alır. O, tarikatımızda “Zülcenâhayn” (İki Kanatlı) sıfatıyla maruf olmuştur. Bu sıfat, onun hem Şeriat (Zahirî ilimler) hem de Tarikat (Batınî ilimler) sahasında zirveye ulaştığını ifade eder.

Nakşibendi yolu, Ebu’l-Hasan el-Harakânî (k.s.) Hazretlerindeki o coşkun “Cezbe” ve “Aşk” halinden sonra, Ebû Ali Fârmedî ile tekrar “İlim” ve “Temkin” sahasına demir atmıştır. O, İmam-ı Gazali (r.a.) ve Yusuf Hemedânî (k.s.) gibi İslam tarihinin akışını değiştiren dev şahsiyetlerin hocası ve mürşididir.

İlim Yolunda Bir Genç ve Edebin Zaferi

Ebû Ali Fârmedî (k.s.), Hicri 407 (Miladi 1016) civarında, bugünkü Meşhed yakınlarındaki Fârmed kasabasında dünyaya gelmiştir. Gençliğinde içinde sönmek bilmez bir ilim aşkı vardı. Bu aşk onu dönemin ilim merkezi Nişabur’a sürükledi.

Nişabur’da, o zamanın en büyük mutasavvıfı ve “Risâle” sahibi İmam Kuşeyrî (k.s.) Hazretlerinin ders halkasına katıldı. Ancak Fârmedî Hazretleri, sadece ders dinlemekle yetinmedi; hocasına öyle bir edep ve sadakatle hizmet etti ki, bu hizmet ona manevi kapıların anahtarı oldu.

Kaynaklarda anlatılan şu hadise, onun edebine en güzel örnektir: İmam Kuşeyrî bir gün hamama girmişti. Ebû Ali Fârmedî de gizlice arkasından gitti. Hocası yıkanırken, o dışarıdaki kuyudan kovalarca su çekip su haznesini doldurdu. İmam Kuşeyrî dışarı çıkıp suyun hazır ve ılık olduğunu görünce, “Bunu kim yaptı?” diye sordu. Ebû Ali, mahcup bir şekilde “Bu fakir yaptı efendim” dedi. Bu samimi ve beklentisiz hizmet karşısında İmam Kuşeyrî çok duygulandı ve ona, hayatının akışını değiştirecek şu duayı yaptı: “Ey Ebû Ali! Yaptığın bu hizmetin karşılığında Allah senin dereceni o kadar yükseltsin ki, senden sonra gelenler senin isminden feyz alsınlar, senin makamına gıpta etsinler.”[1]Mevlânâ Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 376; Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, c. 5, s. 305.

İşte bir derviş için en büyük sermaye, bir Allah dostunun gönlünden kopan hayır duadır. Fârmedî Hazretleri bu duanın bereketiyle hem zahiri ilimlerde müçtehit seviyesine gelmiş hem de manevi sırlara vakıf olmuştur.

Arayış ve Vuslat: Hırkanın İntikali

Ebû Ali Fârmedî (k.s.), zahiri ilimlerde zirveye çıkmasına rağmen kalbindeki manevi boşluğu dolduramıyordu. O, “Satırlardaki ilmi” öğrenmişti ama “Sadırlardaki (gönüllerdeki) ilmi” arıyordu. Bu arayış onu, Silsile-i Aliyye’nin manevi verasetini taşıyan büyük velilere yöneltti.

Silsile şemamızda emanet, Ebu’l-Hasan el-Harakânî Hazretlerinden Fârmedî Hazretlerine geçmiştir. Ancak tarihsel olarak Fârmedî genç yaşlardayken Harakânî Hazretleri vefat etmiştir. Bu sebeple Nakşibendi büyükleri, aradaki bağı yine o muazzam “Ruhaniyet” ve “Feyz” yoluyla açıklarlar. Bununla birlikte Fârmedî Hazretleri, Harakânî’nin halifesi sayılan ve o dönemin kutbu olan Ebu’l-Kâsım Gürgânî (k.s.) Hazretlerine intisap etmiştir.

Gürgânî Hazretlerinin kapısına vardığında, ona tam bir teslimiyetle bağlandı. Nefsini terbiye etmek için en ağır riyazetleri çekti. Bir gün Gürgânî Hazretleri ona, “Ey Ebû Ali! Bugün meclisimizde ne duydun?” diye sordu. Fârmedî, duyduklarını kelime kelime nakletti. Gürgânî Hazretleri gülümsedi: “Bu hafıza ve bu zeka ile sen zahirde büyük bir alimsin. Ancak bize lazım olan, kalbin uyanışıdır.” Sonra ona özel bir zikir telkin etti. Fârmedî Hazretleri bu zikirle meşgul oldukça, kalbindeki perdeler birer birer kalktı. Şöyle buyurur: “Hocamın emrine uyup zikre devam ettim. Öyle bir hale geldim ki, artık çiçeklerin, taşların ve kuşların zikrini işitmeye başladım. Kainat benimle konuşuyordu.”[2]Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ (Ekler kısmı); Hâni, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 112.

İmam-ı Gazali’nin Mürşidi Olması

Ebû Ali Fârmedî Hazretlerinin İslam tarihindeki en büyük hizmetlerinden biri, şüphesiz Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazali’yi yetiştirmesidir.

İmam-ı Gazali (r.a.), medresede aklî ve naklî ilimlerin zirvesindeyken, kalbinde büyük bir şüphe ve buhran krizi yaşadı. Felsefecilerin ve kelamcıların delilleri ona yetmiyordu. İşte o buhranlı dönemde, Ebû Ali Fârmedî’nin sohbetlerine katıldı. Fârmedî Hazretleri, Gazali’nin o keskin zekasını ve aklını, tasavvufun nuruyla yumuşattı. Gazali, el-Munkızu mine’d-Dalâl adlı eserinde anlattığı o büyük dönüşümünü, hocası Fârmedî’nin rehberliğine borçludur. Gazali, hocası hakkında şöyle demiştir: “Ben ilimde ne kazandıysam, Ebû Ali Fârmedî’nin hizmetinde ve sohbetinde kazandım.”[3]Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, c. 19, s. 323.

Bu detay, naksibend.com okuyucuları için çok mühimdir; zira Nakşibendi yolu, “Gazali gibi alimleri dize getiren ve onları hakikate erdiren yol”dur. Şeriat ile Tarikatın çatışmadığının, bilakis birbirini tamamladığının en büyük ispatı Fârmedî-Gazali ilişkisidir.

Sohbet Meclisleri ve Tesiri

Fârmedî Hazretlerinin dili o kadar tesirliydi ki, vaaz kürsüsüne çıktığında sadece insanlar değil, sanki caminin duvarları bile titrerdi. Selçuklu veziri Nizamülmülk, onun meclisine büyük saygı duyar, huzuruna geldiğinde diz çöker otururdu. Nizamülmülk’e, “Diğer alimler gelince hemen yer gösteriyorsun, Fârmedî gelince ise kendi yerine oturtuyorsun, neden?” diye sorduklarında; “Diğerleri beni övüyor, nefsimi kabartıyorlar. Ebû Ali ise benim kusurlarımı yüzüme söylüyor, bana ahireti hatırlatıyor. Onun yanında sultan değil, bir hiç olduğumu anlıyorum” demiştir[4]İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 12, s. 135..

O, gerçek bir mürşidin sadece tesbih çektiren değil, aynı zamanda yöneticileri ikaz eden, toplumu ıslah eden bir önder olması gerektiğini göstermiştir.

Vefatı ve Emaneti Devredişi

“İki Kanatlı Sultan”, ömrünü ilim ve irşad ile tamamladıktan sonra, Hicri 477 (Miladi 1084) yılında Tus şehrinde vefat etmiştir. Kabri, bugün Meşhed yakınlarındaki Fârmed (Pârmed) köyündedir.

Ebû Ali Fârmedî (k.s.), Silsile-i Aliyye’nin en ağır emanetini, yetiştirdiği onca büyük alim arasından, “Horasan’ın Kutbu” olacak olan Hâce Yusuf el-Hemedânî (k.s.) Hazretlerine devretmiştir. Yusuf Hemedânî öyle bir zattır ki; hem Yesevilik hem de Nakşibendilik (Hacegan) yolu onun pınarından doğacaktır.

Bir sonraki yazımızda; Ahmet Yesevi ve Abdülhalik Gucdüvani gibi iki devasa kolun kurucusunu yetiştiren, “Gavs-ul Azam” Yusuf el-Hemedânî (k.s.) Hazretlerinin hayatını, Bağdat’tan Merv’e uzanan o muhteşem hicretini ve irşad metodunu işleyeceğiz.

Allah (c.c.), bizleri Ebû Ali Fârmedî Hazretlerinin ilim ve edebinden ayırmasın.

Dipnot

Dipnot
1 Mevlânâ Câmî, Nefahâtü’l-üns, s. 376; Sübkî, Tabakâtü’ş-Şâfiiyye, c. 5, s. 305.
2 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ (Ekler kısmı); Hâni, el-Hadâiku’l-Verdiyye, s. 112.
3 Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, c. 19, s. 323.
4 İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 12, s. 135.

bende

Gönül dünyasından kelamlar eden bir yolcu.

Yazarın Tüm Yazıları →

Bunları da Okumak İsteyebilirsiniz

Gönül Sohbetleri (0)

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

Sohbete Katıl

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçerik kopyalanması engellenmiş.